KESK’e Kürt milliyetçileri mi hâkim oldu? |
KESK, Türkiye işçi sınıfı tarihine önemli katkılarda bulunmuş; ancak önemli hatalar da yapmış bir örgüttür. Bu hataların kaynağı, sınıf çizgisini terk ederek Kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılmasıdır. Bunun en açık kanıtı, referandum konusunda KESK Genel Başkanı Sami Evren’in yaptığı açıklamalar ve ÖDP’den ayrılan ekibin 3-4 Temmuz günü yaptıkları kurultayda kabul ettikleri bildiridir.
12 Eylül’de AKP’nin 8 yıllık icraatı oylanacaktır. AKP icraatı demek, emperyalizmin talimatları demektir. Türkiye, son sekiz yıllık dönemde de, ABD ve Avrupa Birliği emperyalizminin talimatları doğrultusunda yönetilmiştir. Referandum, emperyalizmin Türkiye üzerinde hâkimiyet kurma çabalarının da oylanması olacaktır.
Kürt milliyetçileri, günümüzde, emperyalizmin talimatlarını uygulayan ikinci ana kesimdir. Günümüzde Kürt milliyetçilerinden ABD emperyalizmine veya Avrupa Birliği emperyalizmine karşı tavır beklenemez. Onların emperyalizm karşıtlığı, ancak emperyalizm onlara yüz çevirdiği, onları kullanmaktan vazgeçtiği zamanla sınırlıdır. Emperyalizmin politikaları değişip yeniden onları kullanmaya başladığında, onlar da hemen emperyalizmden medet uman, emperyalizme bel bağlayan tavırlarını takınırlar.
Sosyalist/komünist kadroların önderliğinde ve büyük özverisiyle kurulan ve geliştirilen KESK de, ne yazık ki, bugün bu çizgide ilerlemektedir.
KESK Genel Başkanı Sami Evren 23 Temmuz 2010 günü referandum konusunda yaptığı açıklamada açıkça “boykot” çağrısı yapmasa da, BDP’nin tavrını benimsedi. Sami Evren şunları söyledi: “Toplumsal sorunları çözmekten uzak AKP zihniyetini teşhir eden ve bunun üzerinden gerçek demokrasiyi savunan argümanlarımızı güçlendireceğiz. Aynı zamanda Ergenekoncu, darbeci, statükocu güçlerin egemenliğini artıracak siyasal zeminlere düşmeden, bu kesimlere tereddütsüz tutum almak dün olduğu gibi bugün de görevimizdir... Ne AKP iktidarı bu ülkenin demokratikleşmesinin önünü açabilir, ne de 80 yıldır statükoyu koruyan güçler. Bu nedenle örgütümüz üçüncü bir cephenin oluşmasını, gerçek demokrasi mücadelesinin ortaya çıkarılmasını kendine ana eksen olarak almıştır.”
Sami Evren, bu açıklamasında, “Hayır” cephesini Ergenekoncu, darbeci ve statükocu güçler” olarak nitelendirmektedir.
Sami Evren’in “demokrasi”den anladığı ise, herhalde Diyarbakır Belediye Başkanı’nın da açıkça ifade ettiği demokratik özerkliktir. Halbuki demokrasi mücadelesi, emperyalizmin köleliğine, aşiret reislerinin, tarikat/cemaat şeyhlerinin ve toprak ağalarının kulluğuna ve sermayenin köleliğine karşı mücadeledir.
KESK’in Kürt milliyetçilerine teslim edilme çabasının bir örneği daha açık bir biçimde Temmuz ayı başlarında ortaya çıktı.
KESK Genel Başkanı Sami Evren ve Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, ÖDP’den Ufuk Uras ekibiyle birlikte ayrıldılar. Bu ekip 1995 yılından beri Devrimci Sendikal Dayanışma Grubu içinde yer alıyordu. Ancak ÖDP’deki ayrışmadan sonra ayrılanlar “Eşitlikçi-Özgürlükçü Devrimci Sendikal Dayanışma” adını kabullenmişlerdi. Bu ekip, 3-4 Temmuz 2010 günü Kamu Emekçileri Kurultayı’nı düzenledi. Bu kurultayda kabul edilen sonuç bildirgesine göre, “Eşitlikçi-Özgürlükçü Devrimci Sendikal Dayanışma” adı terk edildi. Yapılanmanın adı, “DEMOKRATİK EMEK MECLİSİ” oldu.
Bu isim değişikliği bu kadar önemli mi?
Önemli.
2005 yılından beri Kürt milliyetçilerinin alternatif sendikal örgütlenmesinin adı Demokratik Emek Konfederasyonu’dur. Kürt milliyetçilerinin KESK içindeki temsilcilerinden Tayfun İşçi de, 2006 yılı Aralık ayında yayımlanan yazısında KESK’in tasfiye edilerek, onun yerine Demokratik Emek Sendika Komünleri Koordinasyonu’nun (DESK-KOR) kurulmasını önermişti.
KESK Genel Başkanı Sami Evren, referandum konusunda emperyalizmin, AKP’nin ve Kürt milliyetçilerinin politikasını KESK politikası haline getirerek, KESK’e büyük zarar vermektedir. Gündemde olan, KESK’i tasfiye ederek, DESK-KOR türü bir örgütlenmeye dönüştürmektir. KESK’e bağlı sendikaların tabanının bunun farkında olması gerekir. Farkındalığın ilk kanıtı ise, referandumda “Hayır” demek olacaktır. Referandumda çıkacak “hayır”, KESK’i Kürt milliyetçilerinin hâkimiyeti altına sokmaya çalışanlara da en iyi yanıttır.
Yıldırım KOÇ
|
Kamu çalışanları sendikalarının üye sayıları |
Kamu çalışanları sendikalarının üye sayıları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 7 Temmuz 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğiyle açıklandı.
Türkiye’de işçi sendikalarının üye sayılarına ilişkin istatistiklere güvenilmez; ancak, kamu çalışanları sendikalarının üye sayılarına ilişkin istatistikler, küçük sapmalar dışında, güvenilirdir. Bu rakamlar, işyerlerinde sendika temsilcilerinin işyeri yöneticileriyle birlikte yaptıkları toplantıda vardıkları anlaşma temelinde belirlenmektedir.
ÜYE SAYILARI GERİLEDİ
Kamu çalışanları sendikalarının üye sayıları ilk kez 7 Temmuz 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Bu tarihte Türkiye Kamu-Sen’in 329.065 üyesi, KESK’in 262.348 üyesi ve Memur-Sen’in de 41.871 üyesi vardı.
KESK, 8 Şubat 1995 tarihinde kurulduğunda, 500.000 üyesi bulunduğunu açıklamıştı. Uyguladığı politikalar nedeniyle 1995 yılından 2002 yılına kadar geçen sürede, üye sayısı 500 binden 262 bine indi. KESK 2002 yılında eğitim ve yerel yönetimler hizmet kollarında en büyük sendikaydı. Eğitim-Sen’in üye sayısı 149 bindi. Eğitim-Sen’in üye sayısı 2002 yılında 149 binden 2010 yılında 110 bine geriledi.
2002 yılında Türkiye Kamu-Sen 11 hizmet kolunun 9’unda çoğunluğa sahipti.
2002 yılından 2010 yılına kadar sendikalı memur ve sözleşmeli personel sayısı 651 binden 1 milyon 23 bine yükseldi. Yaklaşık 375 binlik artışın 350 binlik bölümü Memur-Sen’e gitti. Memur-Sen’e bağlı sendikalar, 2002 yılında 42 bin olan toplam üye sayısını 2010 yılında 392 bine yükseltti.
EN ÇOK ÜYEYE SAHİP MEMUR SENDİKASI: MEMUR-SEN
2010 yılı istatistiklerine göre, en fazla memuru ve sözleşmeli personeli, 392 bin üyeyle, Memur-Sen temsil etmektedir. Türkiye Kamu-Sen’in temsil ettiği kamu çalışanı sayısı 369.600’dür. KESK ise 219.195 kişiyi temsil etmektedir.
2010 yılında KESK yalnızca, toplam 17 bin kamu görevlisinin çalıştığı “kültür ve sanat hizmetleri” hizmet kolunda çoğunluğa sahiptir. Memur-Sen 2010 yılında 5 hizmet kolunda çoğunluğu elde etti. Türkiye Kamu-Sen’in çoğunluğa sahip olduğu hizmet kolu sayısı da 5’e indi.
AKP iktidarı döneminde memurların ve sözleşmeli personelin örgütlenmesinde sağlanan gelişme, Memur-Sen’in üye sayısındaki artışla gerçekleşti.
Peki, Memur-Sen hangi sendikal çalışmayı yaptı, ne tür bir mücadele verdi de, üye sayısını 2002 yılından 2010 yılına kadar 42 binden 392 bine yükseltti; böylece sendika üyesi memur sayısının 651 binden 1 milyon 23 bine yükseltilmesini sağladı.
Bu dönemde memurların ve sözleşmeli personelin gerçek gelirlerinde önemli bir düşme de olmadı, yükselme de.
YÖNLENDİRMELİ ÜYELİK
Memur-Sen, işvereni konumundaki hükümetle hiçbir önemli alanda ciddi bir anlaşmazlık içine düşmedi. Tam tersine, en önemli konularda hükümetin politikalarını destekledi.
Memur-Sen’e bağlı sendikaların üye sayısındaki artış, gerçek bir sendikal örgütlülüğü değil, işveren yönlendirmesi ve hatta baskısıyla gerçekleştirilen üyelikleri yansıtmaktadır.
Kamu çalışanları sendikacılık hareketi bugün ciddi bir zayıflık içindedir. Bir dönem etkili kitlesel eylemleriyle Türkiye’nin gündemini belirleyen kamu çalışanları sendikacılık hareketi, bugün işçi sendikaları gibi etkisizleşmiştir.
25 Kasım 2009, 4 Şubat 2010 ve 26 Mayıs 2010 genel grev girişimleri etkili olmaktan uzaktır. Yunanistan’da ekonomik kriz sürecinde birbiri ardı sıra gerçekleştirilen başarılı eylemler, umarım ülkemizde işçi ve kamu görevlisi sendikaların yöneticilerini biraz düşündürüyordur.
2010 istatistiklerine göre, Birleşik Kamu-İş 21.731 kişiyi, BASK 3628 kişiyi, HAKSEN 3060 kişiyi ve yeni kurulan DESK de 2881 kişiyi temsil etmektedir.
Herhangi bir konfederasyona üye bulunmayan kamu çalışanı sendikalarının toplam üye sayısı ise 11.088’dir.
Türkiye’de kamu çalışanı sendikaları 1990 yılından itibaren kuruldu. Artık aradan geçen 20 yıllık sürenin ve ulaşılan noktanın bir muhasebesinin yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Yıldırım KOÇ
|
Emek Dünyası'nda Buluşalım |
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Hasan Kütük, konfederasyonumuza bağlı sendikaların yöneticileri ve üyeleri ile 22 Temmuz Perşembe günü saat 21:30'da Ulusal Kanal'da Mehmet AKKAYA'nın sunduğu "Emek Dünyası" adlı programa katılacaklardır.
|
657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA YAPILMAK İSTENEN DEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE |
AKP hükümeti MECLİS gündemine getirmek istediği değişiklikleri değerlendirmeden önce genel olarak personel rejimine bakmak gerekir.
Yıllardır hükümetler kamu personeli rejimindeki karmaşadan çok sayıda statünün bulunduğundan yakına gelmişlerdir. Ancak yapmak istedikleri ise hep bu karmaşayı artırmıştır.
Oysa bütün kamu çalışanlarının tek bir yasa altında birleştirilmesinin yolları aranması nedense hep göz ardı edilmiştir.
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun eksik yanları bulunmakla birlikte, AKP’nin meclise getirdiği değişiklik önerileri bu eksiklikleri gidermek yerine kamu personel rejimini daha da bozacaktır. Yapılmak istenen değişiklikler, yönetim otoritesini artıran, kamu çalışanlarının yöneticilerce daha da baskı altına alınmasını sağlayacak antidemokratik hükümlerle doludur.
Devlet memurluğu sisteminde sicil uygulamasının kaldırılması hedeflenmektedir. Sicil sisteminde eksikliklerin olduğu bir gerçektir. Ancak yeni getirilmeye çalışılan sistem ise sicil sisteminden daha ağır koşullar getirmekte, çalışanları tamamen amirlerin inisiyatifine bırakmaktadır.
Özellikle yeni istihdam edilen uzmanlık kadroları ile neyin hedeflendiği açıkça belli olmamakla birlikte AKP’nin ileriye dönük kadrolaşma isteğinin olduğu görülmektedir.
Bu yeni kadrolarla çalışanlar arasındaki zaten var olan karmaşa iyice artırılmakta, aynı işi yapan fakat farklı ücret alan çalışanlar yaratılmaya çalışılmaktadır.
Özellikle, kamu alanı dışında çalışılan sürelerin kamuda çalışılan süreye dahil edilmesi konusunda da eşitsizlikler yaratılmaktadır. Müsteşar Yardımcılığına ve Müsteşarlık kadrolarına atanan personelin kamu görevi dışında yaptığı bütün çalışma süreleri kamuda çalışmış gibi kabul edilirken, diğer çalışanlarda kısıtlamalar getirilmiştir.
Disiplin hükümlerinde yapılan değişiklerde kamu görevlilerinin bazı güvencelerini ortadan kaldırmaktadır.
Özürlülerle ilgili yapılmak istenen değişiklerde ne günün koşularına ne ülkemizin taraf olduğu uluslar arası anlaşmalara uygun düşmektedir.
Özürlülerin çalışma saatleri ile ilgili düzenleme getirilirken, kamuda açık bulunan özürlü istihdam açığının nasıl katılacağı, özürlü çalıştırmaktan kaçınan kurumlar hakkında nasıl bir işlem yapılacağı belirsizdir.
KÜLTÜR SANAT-İŞ SENDİKASI MERKEZ YÖNETİM KURULU
|
|
|